02 Mayıs 2024 - Perşembe

Şu anda buradasınız: / LİBYA BAĞIMSIZLIK HAREKETİNİN SON ÖNDERİ ÖMER MUHTAR
LİBYA BAĞIMSIZLIK HAREKETİNİN SON ÖNDERİ ÖMER MUHTAR

LİBYA BAĞIMSIZLIK HAREKETİNİN SON ÖNDERİ ÖMER MUHTAR Prof. AHMET KAVAS

İtalyanlar tarafından 1911 yılında başlayan ve 1932 yılında tamamlanan Libya’nın işgalinin ikinci dönemini oluşturan 1922-1932 yılları arasındaki yerli halkın direnişinde Senûsiyye hareketi adına mücahitlerin komutanlığını yapan Ömer el-Muhtar 1862 yılında Berka’nın Defne bölgesindeki Betnân’da doğdu. Onun 1858 ile 1861 yılları arasında doğduğu yönünde de rivayetler mevcuttur. Asıl adı Ömer b. el-Muhtar b. Ömer b. Ferhât olup Libya’daki Arap kabilelerinin en büyükleri arasında sayılan el-Menife’nin mensup Gays ailesindendir. Annesinin adı Aişe b. İmhârib’dir. Çocukluk yıllarında ilk eğitimini babasından aldı. Ardından Kurân-ı Kerim ve Arap dilinde eğitimini ilerletmesi için kardeşi Muhammed ile birlikte henüz sekiz yaşındayken babası tarafından Senûsîlerin Zenzûr Zaviyesi şeyhi olan Seyyid Hüseyin el-Garyânî eş-Şemsî’nin yanına gönderildi. Bu şeyh 1878 yılında Ömer el-Muhatar’ın annesi ve babası ile birlikte hacca gittiler. Fakat babası bu sefer esnasında vefat etti. Ölmeden önce memlekette bıraktığı çocuklarını el-Garyânî’ye emanet etmeyi ihmal etmedi.

Ömer el-Muhtar Zenzûr’daki zaviyede ilk eğitimini tamamladıktan sonra Senûsiye’nin kurucusu Muhammed b. Ali es-Senûsî’nin 1859’daki vefatından kısa süre önce yerleşerek ana zaviyesini faaliyete geçirdiği Cağbub kasabasına gitti. Burada hareketin ikinci önderi olan Mehdî b. Muahmmed es-Senûsî’nin yanında eğitimini tamamladı. Toplam sekiz yıl kaldığı bu ana zaviyede Senüsiye hareketinin müntesiplerine verdiği İslam eğitimini eş-Şeyh ez-Zirvâlî el-Mağribî el-Cevvânî’den, dinî ilimlerini ise Fâlih b. Muahmmed ez-Zâhirî’den aldı. Bu arada ticaret, marangozluk ve demircilik gibi farklı konularda meslekî becerisini artırdı. Ayrıca Cağbub’da bulunduğu sürece ata binme konusunda iyice ustalaştı ve vefatına kadar iyi bir binici olarak kaldı. Bitkiler konusunda oldukça fazla bilgi sahibi idi ve bunların hem insanlar için hem de hayvanlar için hangi hastalığına şifa olduğunu biliyordu. Altı defa evlenen Ömer el-Muhtar’ın bu evliliklerinden kız ve erkek çocukları dünyaya geldi.

Eğitimini tamamladığı yıllarda Senûsiye hareketinin ikinci önderi olan Mehdi es-Senûsi’nin dikkatini üzerine çekti. Öyleki Senûsiyye önderine göre hareket içinde onun gibi mücadele azmi ve çeşitli kabiliyetleri olan on kişi bulunsa başka kimseye ihtiyaç yoktu. 1895 yılında Mehdi es-Senûsî Cağbub’dan ayrılarak Kufra’da yeni kurdukları et-Tâc isimli köye gidip burasını ana zaviye yapmak istediğinde Ömer Muhtar’ı da beraberinde götürdü. İkinci Abdülhamid’in 1896 yılında Mehdî es-Senûsî’ye gönderdiği Sadık el-Müeyyed Paşa Mehdi es-Senûsî ile bu zaviyede görüştü. Hareketin merkez zaviyesinde eğitimini tamamlayanlar Trablusgarp vilayeti sınırları içinde açılan zaviyelerden birsinin başına şeyh olarak gönderildiği için Ömer el-Muhtar da bu amaçla 1897 yılında Cebelü’l-Ahdar’daki kabilelerden Osmanlı Devleti’ne genelde tam bir itaat göstermeyen el-Merc kasabası yakınındaki el-Ubeyd Kabilesi’ne ait Kasûr zaviyesine şeyh tayin edildi. Bu kabileyi kısa zamanda Osmanlı idaresine yaklaştırması takdirle karşılandığı gibi buradaki diğer Arap kabileleri arasında devam eden kavgaları da sona erdirdi. Özellikle bu kabileyi cihat hareketinin en öncü kuvveti olacak şekilde eğitti. Bu zaviyede iken çocuklara İslam eğitimi vermesi, yolculara ve çevredeki fakirlere ikramda bulunması, ihvan olarak isimlendirilen müntesiplerin günlük işlerine yardımcı olma konusundaki başarılı faaliyetleri ile şöhreti arttı. Senûsiye müritleri sayesinde Sahra bölgesi ve güneyinde kalan toplumlarda şöhreti arttı. Çünkü bu yıllarda bu hareketin müntesipleri Osmanlı Devleti’nin Trablusgarp vilayeti ile yakın işbirliği içinde Afrika’nın iç bölgelerinin 19. yüzyılın son yıllarında Fransızlar tarafından istilasını önlemek için mücadele etmekteydiler. Osmanlı Devleti’nden de aldıkları destekle bugünkü Çad ve Nijer devletlerinin içlerine doğru Senûsiye hareketi iyice yayıldı.

Mehdi es-Senûsî 1899 yılında Kufra’daki zaviyesini Çad sınırları içindeki Borku bölgesindeki Garû’ya taşıyınca onunla birlikte gidenler arasında Ömer el-Muhtar da vardı. Çad’ın güneyindeki Vedây sultanlığının Fransızlar tarafından işgalini önlemek için bölgede yapılan seferlere katıldı. Bir müddet sonra da Ayn Galakka’da açılan zayiyeye şeyh tayin edildi. Ancak Mehdî es-Senûsî’nin 1902 yılında Garû’da ölmesi üzerine buradaki faaliyetler yavaşladı. Ömer Muhtar Ayn Galakka’da kaldığı sürece Senûsî hareketi önderinin vekili olarak Müslüman çocuklarının eğitimi ve tebliğle meşgul olduktan sonra 1903 yılında ilk defa şeyh tayin edildiği Kasûr zaviyesine geri döndü. Ayn Galakka onun buradan ayrılmasından beş sene sonra bir Osmanlı askeri birliğini ağırladı ve buranın Senûsî ihvanının yardımıyla Fizan sancağına bağlı bir kaza merkezi yapılması kararlaştırıldı. Osmanlı birlikleri 1913 yılına kadar bu bölgede kaldılar.

Senûsîyye’nin önderi Mehdî es-Senûsi’nin ölmesi üzerine yerini alacak oğlu İdris henüz on üç yaşında olduğu için on dokuz yaşındaki yeğeni Ahmed eş-Şerîf geçici olmak kaydıyla hareketin başına geçti.

27 Eylül 1911’de İtalya’nın Osmanlı Devleti’nin idaresinde bulunan Trablusgarp vilayetine işgal amacıyla çıkarma yapması üzerine Kufra’da bulunan Ahmed eş-Şerîf bütün zaviye şeyhlerini toplayarak nasıl bir tavır takınacaklarını sordu. Tamamı Osmanlılar ile birlikte mücadele etmeye karar vererek savaşın içinde yer aldılar. Kufra’ya gelen Ömer Muhtar da Ramazan es-Süveyhilî, Muhammed Ferhat ez-Zâvî, el-Fâzıl Ebû ömer, Süleyman el-Bârûnî ve Siliman en-Neyliyeh gibi ileri gelenlerle birlikte cihat hareketine destek verdi. Ardından eski görev yeri olan Cebelü’l-Ahdar’a döndü ve burada iken Bingazi zaviyesi şeyhi Ahmed el-İsâvî ile görüşerek yapılacak savaş hakkında bilgi aldı. Ardından Ubeyd Kabilesini cihada hazırladı ve onlardan 1.000 kişilik bir mücahit birliği kurdu. Böylece İtalyanlara karşı ilk saldırıda bulunan birlikler arasında yer aldı. Yerli ahali yaklaşık yirmi yıl süren savaş süresinde dağlara ve ücra yerlere çekilerek İtalyanlar’a baskınlar düzenleyerek çarpışmalara katıldı.

1911 yılı Eylül ayından 1912 yılı sonunda kadar Osmanlı Devleti’nin düzenli savaş birlikleri yanında gönüllü birlikler kuran Senûsiler omuz omuza düşmana karşı savaştılar. Bir taraftan İtalya’nın oniki adayı işgali diğer taraftan Balkan Savaşı’nın çıkması üzerine Osmanlı Devleti İtalya ile İsviçre’nin Uşi (Ouchy) şehrinde 18 Ekim 1912’de yaptıkları anlaşma ile savaşa son veren bir barış anlaşması yaparak askerlerinin önemli bir kısmını buradan çektiler. Ancak burada bırakılan askerlerin komutası Aziz Ali Mısrî’nin verildi. Yerli halk ise Trablus ve Berka adıyla iki ayrı idarede toplandı ve birincisi 1913 yılında Kufra’dan Akdeniz sahiline yakın Câlû kasabasına gelen Ahmed eş-Şerif’in emrine girerken, ikincisi ise Trablus şehri çevresinde Süleyman el-Bârûni’nin emrinde bulunuyordu. Aziz Ali el-Mısrî komutasındaki askerlerini alarak Mısır’a gitmeye karar verince yerliler ile aralarında bir gerginlik yaşandı ve onların gitmesine engel olmak isteyen Ahmed eş-Şerif’in adamlarından 70 kişi ile 10 kadar Osmanlı askeri öldü. Bu durumu haber alan Ahmed eş-Şerif ortamı yatıştırması için derhal Ömer el-Muhtar’ı görevlendirerek onun aracılığıyla büyük bir felaket önledi. Berka bölgesindeki direnişin komutasını kardeşi Safyüddîn’nin başaramayacağını bildiği için de bu görevi Ömer el-Muhtar’a verdi.

Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması üzerine İtalya Trablusgarp’daki işgal faaliyetlerini yavaşlatmak zorunda kaldı. Bu arada Uşi antlaşmasına da uymamaya başlayınca Osmanlı Harbiye Nezareti Teşkilatı Mahsûsa vasıtasıyla buraya bazı subaylarını savaşmaları için gönderdi ve bunların kurduğu Afrika Grupları Komutanlığı’na Enver Paşa’nın kardeşi Nuri Paşa tayin edildi. Daha sonra Şehzade Osman Fuad Efendi bu komutanlığı üstlendi ve 1917 yılında imzalanan Mondros mütarekesine kadar Osmanlı askerleri Senûsîlerle birlikte İtalyanlara karşı merkezi Misrata kasabasında mücadeleyi sürdürdüler ve İtalyanlar Trablusgarp ve Bingazi limanları ile çevresindeki sınırlı bir alanda etkili olabildiler. Bu dönemde İcdâbiye kasabasında bulunan İdris Senûsî Ömer el-Muhtar ve Şeyh İbrahim el-Misrâtî’yi Nuri Paşa ile görüşme yapması için Betnân’a gönderdi. Bundan böyle Senûsî cihadın Trablus tarafında da yayılmasına çalışıldı ve bu amaçla Safyüddin Misrâte’ye gönderildi.

Senûsîler’in başındaki Ahmed eş-Şerif’in Mısır-Libya sınırında İngilizler’e çarpışmaya giren Osmanlılar tarafını tutması üzerine tepkileri epeyce üzerine çekti. Padişah Vahdeddin’e kılıç kuşatmak bahanesiyle bir Alman denizaltısıyla buradan alınarak 1916 yılında İstanbul’a getirilerek burada alıkonuldu. Daha sonra Ankara hükümeti adına Anadolu halkını konuşmalarıyla Millî Mücadele’ye destek vermeye çağırdı. Ancak onun bölgeden ayrılması İtalyanlar’a karşı yapılan cihadı menfi yönde etkiledi. Bu arada İdris Senûsî ise hareketin başındaki Ahmed eş-Şerîf’in İngilizlerle çarpışmasına karşı çıkmakla kalmadı onlarla işbirliği dahi yaptı. Hatta bu amaçla İtalyanlarla iki anlaşma yaparak kendisinin Berka bölgesi emiri olarak kabulünü onaylatması büyük bir sıkıntıya sebep oldu. Çünkü ilk defa bu eski Osmanlı vilayetinin iki parçaya ayrıldığını kabul etmesi anlamına geliyordu ve Trabluslular kendisine aşırı tepki gösterdiler. Bunun üzerine 1922 yılı Aralık ayında Senûsî’nin adamlarıyla Trabluslular Sirt’de bir araya gelerek aralarında bir anlaşma yaparak kendisini bütün ülkenin emiri olarak tanıdılar.

Mehdi es-Senûsî 1922 yılı Aralık ayı sonunda Mısır’a geçmeden önce Trabluslular’dan kendisini bütün ülkenin emiri olarak tanımalarından memnun kaldı. Hatta rahatsızlığı dolayısıyla Kahire’ye gitmesinde sakınca görmemeleri onu rahatlattı. O da bu fırsattan istifade ederek derhal Ahmed eş-Şerif gibi ülkeden ayrıldı ve 1923 yılı Ocak ayında Kahire’ye ulaştı. Senûsiye hareketine manevî konularda temsil yetkisini Câlû’da bulunan kardeşi Muhammed Rıza’ya veren İdris es-Senûsî, genel vekili (nâibü’l-âmm) olmak üzere direniş hareketinin komutanlığına ise Ömer Muhtar’ı getirdi. Başlangıçta kendisi de Mısır’dan bu cihadın devam etmesi için para, silah ve erzak temin etmekteydi. Kaldı ki onun hareketinden önce Trabluslular’dan biat alması İtalyanları kızdırdı.

28 Ekim 1922 tarihinde İtalya’da iktidarı ele geçiren faşist iktidarın başındaki Benito Mussolini İtalya’nın dördüncü sahili ilan ettiği Trablusgarp’ın tamamen işgal edilmesi için sabırsızlanıyordu ve kısa zamanda bütün hazırlıkları yaparak buraya 30.000 asker yığdı. İçlerinde Libya yerlisi paralı askerler ile Eritre sömürgesinden getirttiği ve Afrika iklimine yatkın askari denen birlikleri bulunuyordu. Büyük bir saldırı planlandı ve daha önce İdris es-Senûsî ile yaptıkları anlaşmaların ve sözleşmelerin tamamını iptal ettiler.

Ömer el-Muhtar Cebelü’l-Ahdar geldiği yıllardan itibaren başta Enver Paşa olmak üzere diğer Türk subaylardan aldığı askeri bilgiler ışığında emrine verilen memleketin her yerinden gelen gönüllülerle Afrika’nın iç kısımlarından gelenleri sayıları 100 ile 300 arasında değişen süvari ve yaya silahlı birliklerine ayırdı. Nadiren de olsa 600 veya 700 kişiyi aşmayan birlikler de oluşturdu. Kabileleri de üç ayrı bölgede teşkilatlandırarak her birine kaymakam ve bir kadı görevlendirerek bunları aralarında müstakil kılarken tamamını kendisine bağladı. Böylece el-Ubeydât ve el-Hâsse kabilelerine el-Fuzayl b. Ömer’i, el-Birâ’sa ve ed-Derese kabilelerine Hüseyin İbnü’l-Fettâh el-Cüveyfî’yi ve el-Ubeyd ve el-Arefe kabileleri komutanlığına ise Yusûf Ebû Rahîl el-Mismâri’yi komutan tayin etti. Yine Enver Paşa’nın Trablusgarp savaşı yıllarında askeri eğitim almaları için İstanbul’a gönderdiği ve burada yetiştikten sonra geri dönerek direnişe katılan yerli subaylar da ona katıldılar.

Ömer el-Muhtar 27 Şubat 1923 günü Cebelü’l-Ahdar’dan ayrılarak son gelişmeleri görüşmek ve Trabluslular’ın onun ülkeyi terk etmesine üzüldüklerini iletmek üzere Mısır’a bir heyetle gitti. Bu arada Arap ve İslam dünyasından kendilerine gerekli yardımda bulunması için çağrıda bulundu. İdris Senûsî Mısır’da güven içinde hayatını devam ettirmesi karşılığında bu ülkenin İtalya ile anlaştığını ileri sürerek kendisinden istenen para, silah ve erzak yardımı konusunda herhangi bir şey yapamayacağını söyledi. Bu arada onun Mısır’a geçtiğini öğrenen İtalyanlar buraya bir heyet göndererek kendisinden cihattan vazgeçmesini ve Mısır’da İdris es-Senûsî gibi barış içinde yaşamasını veya Berka’ya dönerse kendisine Bingazi’de yahutta el-Merc kasabasında bir köşk tahsis ederek maaş bağlayacaklarını ilettiler. Bütün bu teklifleri reddeden Ömer Muhtar cihat alanına dönmeye karar verdi. Fakat kendisiyle anlaşama sağlayamayan İtalyanlar dönüşü esnasında Ebyârü’l-Gubâ’da 23 Nisan 1923’te bir tuzak kurarak onu ve beraberindeki heyeti öldürme planı yaptılarsa da çıkan çatışmadan Ömer el-Muhtar az bir zararla kurtulurken düşmana büyük zayiat verdirdi. Bu olaydan üç gün sonra İdris es-Senûsî’nin ayrıldığı İcdâbiyye kasabasının işgaliyle durum gittikçe ağırlaştı. 1923 yılı Haziran ayında İtalyanlarla Senûsîler arasında Ömer el-Muhtar’ın katıldığı Berîka veya Sidî Bilâl de denen yerde büyük bir çarpışma daha yaşandı.

Mısır’da bulunan İdris Senûsî’nin kendisine hiçbir ümit vermemesini üzüntüyle karşılayan Ömer el-Muhtar beraberinde bulunan heyettekilerden Yusuf Ebû Rahîl el-Mismârî ve Ali Hamid el-Ubeydî ile birlikte Ahmed eş-Şerîf’e hitaben yazıp imzaladıkları 20 Şubat 1924 (15 Receb 1325) tarihli bir mektup gönderdiler. İtalyanlar’ın daha önce İdris es-Senûsî ile imzaladıkları anlaşmaları ve yaptıkları sözleşmeleri iptal ettiklerini, Trablusgarp halkının yanan ateşin ortasında başsız bırakıldıklarını, herhangi bir askeri düzeni olmayan birlikleriyle okyanusun ortasında doğusunu ve batısını dahi bilmeden dolaşan bir gemi gibi Cebelü’l-Ahdar’da cihada devam edeceklerini bildirdi. Yine de kendilerine en kısa zamanda para, silah, erzak ve giyim eşyası göndermesini talep etti. Bu arada bütün bölgeleri gezerek Berka, Trablus ve Fizan bölgesindeki direnişleri tek bir idare toplamaya gayret etti.

Mussolini Libya’da henüz işgal edilemeyen şehirlerin bir an evvel ele geçirilmesi için sabırsızlanıyordu. Bu amaçla 1925’te Emilio de Bono’yu Trablusgarp sömürge valiliğine tayin etti. Cihadı kırmak için Ömer el-Muhtar’a her türlü desteği sağlayan Cağbub, Cufra, Ûclâ, Câlû, Fizan ve Kufra gibi vahaların Cebelü’l-Ahdar ile irtibatlarının koparılmasına karar verildi. Ahmed eş-Şerif’in kardeşi Safyüddîn’in idareci olarak bulunduğu Cağbûb’u İdris es-Senûsî’den aldığı emir üzere savunmadan 9 Şubat 1929’da İtalyanlar’a teslim etmesi hem Trabluslular’ı kızdırdı, hem de Ömer el-Muhtar’ı büyük bir destekten mahrum bıraktı.

Ömer el-Muhtar komutasındaki mücahitler fırsat buldukça İtalyanlara karşı vur kaç taktiği uygulamaya başladılar. Bunun neticesinde İtalyan işgal ordusu ile direnişçiler arasında çarpışmalar yeniden başladı. Bunlardan ilki er-Rahîbe çarpışması olup çok sayıda İtalyan askeri esir alındı. Çatışmalar özellikle 1927 yılında yaşandı. Bunlardan ikincisi Akiretü’l-Matmûra olup Ömer el-Muhtar en önemli adamlarından bir kısmını bu çarpışmada kaybederken İtalyanlar’a büyük kayıplar verdirdi ve epeyce ganimet aldı. Ne yazık ki İtalyanlarla işbirliği yapan Ömer el-Muhtar’ın çocukluk arkadaşı eş-Şâerif el-Giryânî’nin girişimleriyle bazı kabile şeyhleri kendilerine verilen maddi imkanlarla savaşmaktan vazgeçtiler.

22 Nisan 1927’de Derne’de Ömer el-Muhtar’ın İtalyan ordusunun yedinci taburuna büyük zayiat vermesinin ardından İtalyan işgalindeki bölgelerde daha önce müsamaha edilen Senûsî zaviyeleri ve camiler kapatılıp şeyhleri tutuklandı. Bingazi işgal edildiği halde buranın çevresindeki Berka bölgesi direnişin merkezine dönüştüğü için İtalya 1928 yılında burayı topyekün işgale karar verdi. Bunun ilk adımı olarak Câlû’nun ele geçirilmesi planlandı. Burada yaşayan Senûsîler’in dinî önderi Muhammed Rıza’nın bizzat kendisi bu kasabadan ayrılıp 4 Ocak 1928 günü düşmana teslim oldu. Önce Bingazi’ye sevk edildi, daha sonra Sicilya adasına sürgüne gönderildi. Oğlu Hasan es-Senûsî ise buradan ayrılıp Cebelü’l-Ahdar’a giderek Ömer el-Muhtar’a ikram ve ihtiramda bulundu. Muhammed Rıza Câlû’da iken yardım istemek üzere birkaç defa yanına gelen Ömer el-Muhtar’a herhangi bir yardımda bulunmamıştı. 10 Şubat günü Cufra’nın düşmesinin ardından Evlâdü Süleyman isimli Arap kabilesinin kalesi konumundaki Zille’ye yönelen İtalyan birlikleri buranın idarecisi Abdülcelil Seyfü’n-Nasr’ın oğullarıyla gösterdiği büyük bir direnişle karşılaştılar ve ciddi sayılabilecek bir zayiat verdiler. İtalyanlar 24 Şubat günü Ûcla’yı, bir gün sonra da Câlû’yu işgal ettiler. Akdeniz sahili ile Sahra bölgesi arasında son derece stratejik bu iki kasabanın işgali Ömer el-Muhtar’ın mücadelesini zora soktu.

Berka bölgesine 1923-1929 tarihleri arasında Bongiovanni, Mombelli, Teruzi ve Sicilliani vali tayin edildilerse dördü de Ömer el-Muhtar karşısında başarısız olarak geri çekildi. 1929 yılında Trablusgarp ve Bingazi Osmanlı döneminde olduğu gibi tek bir merkezden idare edilmek üzere birleştirildi ve sömürge genel valiliğine Pietro Badoglio getirildi. Bu vali yerli ahalinin direnişini her türlü insanlık dışı muamelede bulunarak bastırmaya kararlıydı. Çünkü bu insanlar her ne pahasına olursa olsun Ömer el-Muhtar’a destek vermekteydiler. Muhammed Rıza es-Senûsî ve eş-Şârif el-Garyânî İtalyanlar adına 6 Nisan 1929 günü Ömer el-Muhtar ile bir görüşme yaptılar ve cihadı bırakıp istediği takdirde Hicaz’a veya Mısır gidebileceğini, kendisine epeyce bir miktarda da para verileceği teklifini götürdüler. O bu teklifleri reddetti. Yeni vali işgal için gerekli hazırlıkları yapana kadar zaman kazanmak amacıyla hem kendisi hem de Sirenayka valisi Ömer Muhtar ile altı ay süren görüşmelerde bulundular. Her defasında kendisine cihadı bırakması karşılığında büyük imkanlar teklif edildiyse de o her zaman bu teklifleri tereddütsüz reddetti. Son olarak 19 Temmuz’da yapılacak görüşmeye kendisi gitmeyip Hasan es-Senûsî’yi gönderen Ömer el-Muhtar onun daha önce görüşülen maddeler yerine kendi arzusu doğrultusunda hazırlanan maddeleri karara bağlayıp dönmesiyle İtalyanlarla bütün görüşmeler bir daha başlamamak üzere koparıldı. Hasan es-Senûsî ise 300 adamıyla Cebelü’l-Ahdar’dan ayrılarak İtalyanlar’ın yanına gitti. Ancak kısa süre sonra adamlarından 200 kadarı gördükleri kötü muamele yüzünden geri gelerek Ömer el-Muhtar’a katılırken diğerleri tutuklanarak hapse atıldılar. Hasan es-Senûsî ise Roma’ya sürgüne gönderildi. Bu arada Ömer el-Muhtar de dahil bazı kabileler ailelerini Mısır tarafına geçirerek yok olmalarını önlemek istediler.

İtalyanlar yaptıkları girişimlerden hiçbir netice almayınca 10 Ocak 1930’da sömürge genel vali yardımcılığı ve Sirenayka valiliğine o güne kadar tayin edilenlerin en acımasızı olarak bilinen Rodolfo Graziani tayin ettiler. Ömer el-Muhtar ise zafer veya şehadet gelene kadar cihada devam edeceğini, gitmek isteyenlere ise asla müdahale etmeyeceğini bildirdi. Onun bu cesareti üzerine İtalyanlar her ne pahasına olursa olsun Cebelü’l-Ahdar’daki direnişi kırmaya karar verdiler ve 1911-1932 yılları arasında yaklaşık 1.000 çarpışma kaydedilirken bunlar en yoğun olarak cihadın son 21 aylık döneminde meydana geldi ve sadece bu dönemde toplam 277 çarpışma gerçekleşti.

Ömer Muhtar komutasındaki mücahitlerin Libya içinden ve dış dünyadan yardım almalarının önünü kesmek için buranın Fizan, Kufra ve Mısır ile bütün bağlarının koparılması kararlaştırıldı. Bu amaçla bir taraftan 15 Ocak 1930 günü Cebelü’l-Ahdar’daki direniş siperleri uçaklarla bombalanırken, diğer taraftan 24 Ocak günü Fizan’ın merkez şehri Merzuk, 25 Şubat’ta ise buranın batısındaki Gat kasabası işgal edildi. 1928 yılı başında İtalya’ya sürgüne gönderilen Muhammed Rıza serbest bırakılarak Bingazi’ye geri getirilir getirilmez ve Ömer el-Muhatar’a bir mektup yazarak İtalyanlar’a telsim olmasını istedi. Ret cevabı alan İtalyanlar bir kez de Rıza tarafından Cebelü’l-Ahdar ahalisine hitaben yazılan bir mektubu uçaklarla yerleşim yerlerine attılar. Bundan da istedikleri neticeyi alamayınca bu bölgenin kırsal kesimlerinde yaşayan insanları çocuk, kadın ve yaşlı demeden direnişe katılsa da katılmasa da tamamını kamplara toplamaya başladılar.

23 Eylül 1930 günü İtalyanlarla yapılan Kerisse çarpışmasında Ömer el-Muhtar’ın en yakın adamlarından el-Hâsse ve el-Ubeydât kabileleri komutanı olan Fuzayl b. Ömer ile birlikte 40 adamı şehit oldu. İtalyanlar tarafında ise birisi üst rütbeli komutan olmak üzere üç subay ve 500 ölü vardı.

Trablusgarp direnişinin önemli bölgelerinden birisi de Kufra idi ve buradan gelen destek önemliydi. İtalyanlar bunu önlemek için başta İtalyan askerleri olmak üzere Eritreli ve bizzat Trablusgarplı silahlı birliklerle 1930 yılı Aralık ayında burayı işgal etmek üzere harekete geçtiler.18 Ocak 1931 günü buranın merkezi et-Tâc köyünü ele geçirerek direnenlerin tamamını şehit ettiler. Buradan kaçan kadınları, çocukları ve hayvanlarını uçaklarla takip ederek attıkları bombalarla öldürdükleri gibi et-Tâc zaviyesinde bulunan Mehdi Senûsî’nin kütüphanesi dahil her yeri yakıp yıktılar.

Bugünkü Libya’nın kuzeydoğu bölgesinde yaşanan bu direnişe en büyük destek Mısır’dan geldiği için Graziani Akdeniz sahilindeki Sellum yakınındaki deniz kıyısından güneydeki Cağbub’a kadar uzanan yaklaşık 270 km.lik bir mesafeyi 1931 yılı Nisan ayından Eylül ayına kadar iki metre yüksekliğinde ve üç metre genişliğinde dikenli telle geçilmesi imkansız bir duvar şeklinde örerek kapattı. Bu tel örgülerin çekilmesinde toplam 6.200 kişi çalıştırıldı. Dolayısıyla mücahitlerin yardım temin ettikleri tek yön de böylece kesilmiş oldu. Bölgedeki yerli ahali önce Aynü’l-Gazâle kampına dolduruldu, dört ay sonra da 1934 yılına kadar kalacakları el-Akîle, el-Makrûn, Sulûk ve el-Berîka kamplarına on binlerce yerli doldurularak mücahitlerin yerlilerle irtibatı da koparıldı. Verimli arazilerinin tamamı İtalya’dan buraya göç ettirilen 15.000 kişiye verildi. Kamplarda yaşamak zorunda bırakılanların yarısı yetersiz beslenmeden kaynaklanan açlık ve hastalık yüzünden ölürken bazıları da mücahitlere bağlılıklarını devam ettirdikleri bahanesiyle asılarak idam edildiler. Sadece el-Berîka kampında 1930-1932 yılları arasında 30.000 kişi öldü.

Ömer Muhtar yaşının fazla ilerlediği ve Mısır’a giderek istirahat etmesi gerektiğini ileri süren etrafındaki adamlarına cihada devam edeceğini bildirdi. Azimli bir derecede mücadele ettiği için kendisine “Çölün Aslanı” deniliyordu. Adamlarıyla 11 Eylül 1931 günü Hazreti Peygamberin sahabelerinden Seyyid Râfî’nin kabrini ziyarete gittiklerinde İtalyan çemberi içinde kaldılar ve Ömer Muhtar 20 yıllık bir mücadelenin ardından esir olarak İtalyanlar’ın eline düştü. Derhal onu idama götürecek göstermelik bir mahkeme kurdular ve 15 Eylül günü kendisine İtalyan tebaası bir isyankar gibi muamele yaparak yargıladılar. Avukatlığını kendisine karşı çarpışırken esir düşen ve serbest bıraktığı yüzbaşı Roberto Lontano yaptı ve onun İtalyan vatandaşı olmayı kabul etmediği için bir savaş suçlusu olarak yargılanmasını istedi. Ancak bu talep reddedildi. Hem 70 yaşını geçmiş olması hem de İtalyan tebaası olmadığı için savaş esiri muamelesi görmesi gerekirken bunların hepsi göz ardı edilerek hakkında idam kararı verildi. Mücahitlerin önderi asılmadan önce Sulûk kampında tutulan 20.000 civarındaki yerli ahali idam sehpasının kurulduğu yere getirildi. Boynuna geçirilen ip çekilirken Ömer el-Muhtar’ın Fecr Sûresinin 27 ve 28’nci ayetlerini okuduğu duyuldu ve ruhunu teslim etti. Kahire, Şam ve diğer İslam şehirlerinde onun şehadeti duyulur duyulmaz gıyâbî cenaze namazları kılındı. Onun şehadetinden sonra yerine eş-Şeyh Yusûf Ebû Rahîl geçti. Bir müddet daha adamları sığındıkları dağ başlarında mücadeleye devam ettilerse mücahitler arasında açlık dayanılmaz hale gelince Mısır’a geçmeye karar verdiler. Başlarındaki komutanlardan Osman Efendi eş-Şâmî İtalyanlar’a teslim olurken Yusuf Ebû Rahîl Mısır sınırında İtalyanlarla girdiği çarpışmada şehit oldu. Sadece Abdülhamîd el-Abbâr etrafındakilerle Mısır’a geçmeyi başardı. 1932 yılında İtalya devleti direnişin tamamen kırıldığını ilan ederek bu ülkeyi sömürgeleştirme yolunda herhangi bir engel kalmadığını duyurdu.

Afrika’daki Avrupa sömürgeciliğinin karşısında en önemli direniş hareketlerinden birisini sergileyen Ömer el-Muhtar’ın hayatı 1980 yılında çevrilen “Çöl Arslanı” isimli filme konu oldu ve halen en çok seyredilen filmlerden birisi olmaya devam etmektedir. Berka halkının Senûsiyye içinde kendi rızalarını kazananlara verdiği “es-Seyyid” unvanı ve idam edilerek şehit edilmesinden dolayı sevenleri tarafından ona şehitlerin şeyhi “Şeyhü’l-Şühedâ” mertebesini layık görüldü.

Ömer el-Muhtar hayatı boyunca elde ettiği ilmine ihlasla bağlı kaldı ve üzerine vazife olan işlerini yerine getirmede bugünün işini yarına bırakmayacak kadar titizdi. İman sahibi ve namazlarını tam vaktinde kıldığı gibi İslam’ın bütün emirlerini yerine getirmede kusur etmemeye gayret ediyordu. Her gün mutlaka Kurân-ı Kerîm okuyor ve haftada bir defa mutlaka bir hatim yapıyordu. Günde en fazla iki veya üç saat uyuyordu. Hayatı boyunca maddi olarak hiçbir şeye değer vermedi ve fakir bir kimse olarak öldü. Ziyaretçilerini ağırlarken elindekileri onlara ikram etmede cimrilik göstermediğini, sahip olmadığı şeyler için ise üzüntü duymadığını daima ifade eden kanaat ehli bir kimse olarak yaşadı.

Muhammed Fuâd Şükrî, es-Senûsiyye Dîn ve Devle, Kahire 1948, s.271-320;

E. E. Evans-Pritchard, The Sanusi of Cyrenaica, Oxford 1949, s.157-190;

Celal Tevfik Karasapan, Libya, Trablusgarp, Bingazi ve Fizan, Ankara 1960, s.220-237;

Majid Khadduri, Modern Libya, Baltimore 1963, s.23-25;

Muhammad Asad, Le chemin de la Mecque, (Fr. Tr.: Roger du Pasquier), Paris 1976, s. 289-314;

Ömer el-Muhtâr: Neşetühü ve cihâdühü min 1862 ila 193, (hz.: heyet), Trablus 1981, tür. yer;

Mahmûd Şelebî, Hayâtü Ömer el-Muhtar, Beyrut 1982, tür. yer.;

Et-Tâhir Ahmed ez-Zâvî, Ömer el-Muhtar el-halkatü’l-ahîre mine’l-vatani’l-cihâdi’l-Lîbî, Trablus 2004, s. tür.yer.;

İhsan Aksoley, “Afrika Hatıraları”, Hayat Tarih Mecmuası, 1 Temmuz 1970, yıl: 6, c.I, sayı: 6, 67-74; 1 Eylül 1970, yıl: 6, c. II, sayı: 8, 67-72;

Ahtsham Ali, “Umar al-Mukhtar”, Trends, VII/5 (Essex), 12-14;

Tevfîk Sultân el-Yüzbekî, “Ömer el-Muhtâr: el- Hareketü’sSenûsiyey”, Adâburrâfidîn, XII/1980, 11-31;

Abdallah Laroui, “Initiatives et résistances africaines en Afrique du Nord et au Sahara”, Histoire générale de l’Afrique, VII, 111-135;

logo
Bugünün ihyasından yarının inşaasına
Bize Ulaşın

0(216) 612 78 22

0(216) 611 04 64

vuslat@vuslatdergisi.com

Ihlamurkuyu Mah. Alemdağ Cad.
Adalet Sok. No:11 P.K 34772
Ümraniye / İstanbul